A Sözlüğü Sayfa 3 (Deyim)
Allah yarattı dememek: Acımasızca dövmek, hırpalamak, cezalandırmak.
Allah “Yürü ya kulum” demiş : “Kısa sürede her giriştiği işten para kazandı.” anlamında.
Allak bullak etmek (bir şeyi) (birini) : -1. Onu karıştırmak, bozmak, darmadağınık etmek. -2. Onu sağlıklı düşünemeyecek duruma getirmek. (Kars. Altüst etmek, karmakarışık etmek.)
Allak bullak olmak : -1. Düzeni bozulmak. -2. Sağlıklı düşünemez duruma gelmek. (Kars. Altüst olmak, karmakarışık olmak.)
Allayıp pullamak (bir şeyi, kimseyi) : Onu süslemek, İlgi çeksin diye kötü yönlerini çarpıcı şeylerle donatmak.
Allem (etmek) kallem etmek : Amacına ulaşmak için her yola başvurmak.
Allı pullu : Süslü, gösterişli.
Alnı açık, yüzü ak : Dürüst, namuslu (insan).
Alnından öpmek (bir kimseyi) : Onu çok beğenmek, kutlamak, takdir etmek.
Alnını karışlamak: Zor bir İşi yapacak olanın gücünü küçümsemek. (Kars. Meydan okumak.)
Alnının akıyla : Emeğiyle, namusuyla, şerefiyle.
Alnının damarı çatlamak : Bir İş başarmak için çok çalışmak, çok yorulmak.
Al takke ver külah : -1. Büyük çekişmelerden sonra. -2. Çok samimi, senli benli.
AK etmek (birini) : Onu yenmek.
Altı kaval üstü şeşhane : Hiçbir parçası birbiriyle uyumlu olmayan.
Altında kalmamak (bir şeyin) : Gördüğü iyiliği ya da kötülüğü karşılıksız bırakmamak.
Altından çapanoğlu çıkmak : Bir işte birtakım pürüzlerle, beklenmedik durumlarla karşılaşmak.
Altından girip üstünden çıkmak : Parayı ya da malı savurganca harcayıp bitirmek, kısa sürede tüketmek.
Artından kalkmak : Zor bir işi yapmak, güç bir sorunu çözmek, başarmak.
Altını çizmek: Bir sözün, yargının, durumun önemini vurgulamak.
Altını üstüne getirmek: -1. Karmakarışık duruma getirmek. -2. Bir şey bulmak için her yanı karıştırmak.
Altı okka etmek (birini): -1. Bir kimseyi kollarından ve bacaklarından tutup yukarı kaldırmak, aşağt indirmek. -2. Ona büyük değer vermek.
Altlı üstlü : -1. Etek ve ceket gibi iki parça (giysi). -2. Alt ve üst katta olmak üzere.
Altta kalanın canı çıksın : “Bu güç koşullarla baş edemeyen yok olup gitsin.” anlamında.
Alttan almak : Soğukkanlı ve yumuşak davranmak (Kars. Aşağıdan olmak.)
Alttan atta : Gizlice, kimseye belli etmeden (Kars. El artından, gizliden gizliye.)
Alt taralı : -1. Geriye kalanı. -2. Olup olacağı. -3. “Değeri nedir ki.” anlamında.
Alt üst etmek (bir şeyi) (birini) : -1. Onu karmakarışık etmek. -2. Aramadık yer bırakmamak. -3. Büyük zarar vermek. -4. Ruhsal bunalım yaratmak.
Alt üst olmak : -1. Düzeni bozulmak, karmakarışık olmak. -2. Rahatsızlanmak. -3. Üzülmek, tedirgin olmak.
Aman aman bir şey olmamak: Herkesin beğeneceği bir şey olmamak.
Aman dilemek: Carimin bağışlanmasını dilemek,
Aman vermemek (birine, bir şeye) : -1. Onu rahat bırakmamak, -2. Ona acımamak, merhamet etmemek.
Aman zaman demeye (fırsat) kalmadan : Çok çabuk, ne olduğunu anlamadan.
Amiyane tabiriyle : Halkın deyişiyle, halk ağzıyla, kaba bir söyleyişle.
Ana avrat dümdüz gitmek : Çok ağır küfretmek.
Ana baba günü : Çok kalabalık, karışık, telaşlı durum.
Anadan doğma : -1. Çınlçtplak. -2. Doğuştan, sonradan değil.
Ana kuzusu (anasının körpe kuzusu) : Sıkıntı ve güçlüklere alışmamış nazlı kimse.
Anan güzel mi? : Yerine getirilmesi güç istekler karşısında “Nerede o
bolluk?” anlamında.
Ananın ak sütü gibi helal etmek (bir şeyi) : Onu karşılıksız olarak bağışlamak.
Ananız (analar) taş yesin, yarımşardan (yarım yarım) beş yesin : “Sizin için fedakârlıkta bulunuyor görünüyorum, ama sizden daha kârlı çıkacağım.” anlamında.
Anan yahşi baban yahşi demek : Bir kimseyi pohpohlayarak istediğini yaptırmak ya da elde etmek.
Anası ağlamak : Çok sıkıntı çekmek, eziyet çekmek.
Anası (onu) kadîr gecesi doğurmuş : Çok şanslı (kimse); kadir gecesi doğmuş.
Anasından doğduğuna pişman : -1. Çok tembel. -2. Çok bezgin, bitkin.
Anasından doğduğuna pişman etmek (birini) : Eziyet ederek onu canından bezdirmek.
Anasından emdiği süt burnundan (fitil fitil) gelmek : Bir işi yaparken çok sıkıntı ve güçlük çekmek.
Anasını ağlatmak : -1. Ona çok eziyet etmek, onu sıkıntıya sokmak. -2. Bir şeyi hor kullanmak.
Anasını bellemek : Birisine büyük kötülük yapmak.
Anasının gözü : Çıkara, düzenbaz, uyanık (kimse) (Kars.Hin oğlu hin.)
Anasının körpe kuzusu : bk. Ana kuzusu.
Anasının nikâhını istemek: Satılacak bir şeye değerinin çok üstünde fiyat biçmek, para istemek.
Anasını satayım : “Her ne olursa olsun, aldırdığım yok.” anlamında.
Anasını sattığımın : ‘Allah belasını versin.” anlamında.
Anca beraber kanca beraber: Bir işte iki ya da daha çok kimsenin, o iş kötü bile gitse birbirinden ayrılmamaları gerektiğini anlatır.
Anladımsa Arap olayım : ‘Anlatılanlardan hiçbir şey anlamadım.’ anlamında.
Anlamazlıktan (anlama mazltktan) gelmek (anlamazlığa vurmak) ; Bir şeyi anladığı halde anlamamış, farkına varmamtş gibi davranmak.
Anlam çıkarmak : Ne anlama geldiğini anlamak; mana çıkarmak.
Anlam vermek : Yorumlamak, değerlendirmek; mana vermek.
Anlamına gelmek : Belirtildiği biçimde anlaşılmak; manasına gelmek.
Anlarsın ya : Herkesin bilmemesi gereken bir konuyu ima etmek için kullanılır.
Anlayıp dinlemeden : Yeterli bilgi edinmeden, iç yüzünü anlamadan.
Anlayış göstermek (birine) : -1. Onun yaptıklarını hoşgörüşle karşılamak. -2. Ona istenen kolaylığı göstermek.
Ant içmek (etmek) : Bir şeyi yapmaya ya da yapmamaya kutsal bir şeyi tanık gösterip söz vermek. (Kars. Yemin etmek.)
Ant vermek (birine) : “Allah aşkına”, “Çocuklarının başı İçin” gibi sözlerle birisini bir şey yapmaya ya da yapmamaya mecbur etmek; yemin vermek.
Apar topar : -1. Aceleyle, çarçabuk. -2. Zorla ; yaka parça.
Aptal kutusu: Televizyon.
Aptesi gelmek : Büyük ya da küçük aptes yapma gereksinimi duymak
Aptesi kaçmak : Aptest bozmak gereksinimi ortadan kalkmak.
Aptest almak: Din kurallarına göre yıkanmak.
Aptest bozmak: Büyük ya da küçük aptes yapma gereksinimi duymak.
Aptesti kaçmak : Yeniden aptest alması gerekmek.
Ara (aralarını) bozmak (açmak) : Kişiler arasındaki dostluğu, iyi ilişkileri bozmak.
Ara (aralarını) bulmak : Kişiler arasındaki sorunları, uyuşmazlıkları çö-zümleyip tarafları uzlaştırmak.
Arada bir: Seyrek olarak, nadiren.
Arada çıkarmak: Öteki işler arasında başka bir işi de yapıp bitiriver-mek.
Arada dağlar kadar fark olmak : Birbirinden çok farklı olmak.
Arada kalmak : Uyuşmazlıkları çözümlemek üzere girişimde bulunurken güç durumda kalmak, her iki yanı da hoşnut edememek.
Arada kaynamak: Karışıklık nedeniyle gereken ilgiyi, önemi görmemek.
Aradan çıkarmak : Daha büyük işlere ağırlık verebilmek için bir işi öncelikle bitirmek.
Aradan çıkmak : -1. İlgisini kesmek. -2. Başka işler yapılırken o iş de bitirilmek.
Araları açılmak (bozulmak) : İlişkileri bozulmak.
Aralarından kara kedi geçmek : İki dostun arasına dargınlık, soğukluk girmek, gücenmek, küsmek.
Aralarından su sızmamak : İki kişi arasında çok iyi dostluk ilişkileri olmak.
Aralarını açmak : bk. Ara bozmak.
Aralarını bulmak : bk. Ara bulmak.
Arap saçı: Çözülmesi güç, karışık durum, iş.
Ara sıra : Seyrek olarak, nadiren, bazen.
Ara vermek (bir şeye) : Dinlenmek için o şeyi (işi) bir süre bırakmak; duraklamak, kesmek.
Araya girmek : -1. Araları bozuk olan iki kişiyi uzlaştırmaya çalışmak. -2. Bir iş yapılırken başka bir durum ortaya çıkıp o işi geciktirmek.
Araya koymak (birin) : Bir işin çözümü için sözü geçen birinin aracılık yapmasını sağlamak.
Araya soğukluk girmek : Dostluk ilişkileri zedelenmek.
Arayı açmak : -1. Bir şeyle kimseyle arasındaki mesafeyi artırmak. -2. Bir kimseyi ziyarette gecikmek.
Arayıp sormak (birini) : -1. Bir kimse ile ilgili bilgi toplamak, haber sormak. -2. Bir kimseyi ziyaret etmek, onunla İlgilendiğini göstermek.
Arayı soğutmak: -1. Bir olayın üzerinden zaman geçmesini beklemek. -2. Eski dostluğu sürdürmemek.
Arayı uzatmak : Bir kimseyi ziyarette, arayıp sormada gecikmek.
Arayı yapmak: -1. Dargın olanları barıştırmak. -2. İki kişi arasında dostluk ilişkisi kurmak.
Ar damarı çatlamak : Utanma duygusunu yitirmek, artık utanmaz olmak.
Ardı arkası kesilmemek: Birbiri ardınca gelmek, hiç ara vermeden sürüp gitmek.
Ardına düşmek (birinin, bir şeyin): -1. Herhangi bir amaçla onun arkasından gitmek, peşini hiç bırakmamak. -2. ,Bir işi sonuçlandırmak için sürekli uğraşmak.
Ardından atlı kovalamak : bk. Arkasından atlı kovalamak.
Ardı sıra : Arkasından, peşinden.
Arı kovanı gibi işlemek (bir yer) : Bir yerin gidip geleni, gireni çıkanı çok olmak.
Arına dokunmak : Bir şeyden alınmak, incinmek, utanmak
Arı kovanına (yuvasına) çöp dürtmek (çomak sokmak) : Belayı üzerine çekmek, bela aramak; başına bela getirecek söz söylemek, davranışta bulunmak.
Arif olan anlasın (anlar) : “Çok açık söylenmiştir, anlayan anlar.” anlamında.
Arka arkaya vermek : Dayanışma içinde olmak, işbirliği yapmak; sırt
sırta vermek.
Arka bulmak (birinden) : Bir iş için onun desteğini sağlamak.
Arka çevirmek (birine) : Ona eski yakınlığını göstermemek; sırt çevirmek.
Arka çıkmak (birine) : Bir kimsenin koruyuculuğunu üstlenmek, haklarını savunmak.
Arkada kalmak : -1. Geriden gelmek, birlikte yürürken geride kalmak. -2. Herhangi bir konuda ilerleyememek, ileri gidememek
Arkadan arkaya : Gizlice, belli etmeden; sinsice. (Karşjçten İçe.)
Arkadan (arkasından) söylemek (konuşmak) : Birisini o kişi yokken bir başkasına çekiştirmek; onun hakkında dedikodu yapmak; aleyhinde konuşmak.
Arkadan vurmak (birini) : Güvenilen bir kimse, beklenmedik bir anda kötülük etmek; ihanet etmek.
Arkadaş canlısı: Arkadaşı, arkadaşlığı çok seven.
Arka kapıdan çıkmak: Okuldan hiçbir şey öğrenmeden ya da başarısız olduğu için ayrılmak.
Arka planda : Geride, önemsiz.
Arkası alınmak : Sona erdirilmek, kesin olarak bitirilmek.
Arkası gelmek : Sürmek, devam etmek, kesilmemek.
Arkası kesilmek: Sona ermek, son bulmak.
Arkasına düşmek: -1. Bir kimsenin arkasından gitmek. -2. Bir işi sonuçlandırmak İçin sıkı ve aralıksız bir şekilde çalışmak.
Arkasından (ardından) atlı kovalamak : Bir işi gereksiz bir çabuklukla ve telaşla yapmak
Arkasından söylemek : bk Arkadan söylemek.
Arkasından teneke çalmak: Yuhalamak, kovmak
Arkasında yumurta küfesi yok : Verdiği sözden vazgeçen, sık sık düşünce ve tavır değiştiren, bunda da sakınca görmeyen kimse ve onun durumu için söylenir; sırtında yumurta küfesi yok.
Arkasını almak (bir işin) : O İşi sona erdirmek, bitirmek
Arkasını bırakmak: Vazgeçmek; artık ilgilenmez, uğraşmaz olmak; peşini bırakmak.
Arkasını çevirmek (birine, bir şeye) : Onunla ilgilenmez olmak, ona önem vermemek
Arkasını dayamak (birine, bir şeye) : Güçlü bir kimsenin koruyuculuğunda olmak; sırtını dayamak.
Arkasını getirmek (getirememek) : Bir işi sürdürüp sonuçlandırmak (sonuçlandıramamak).
Arkasını sığ a ma k (sıvamak, sıvazlamak) : Okşamak, övmek, iltifat etmek
Arkasını (birine, bir şeye) vermek : Bir kimsenin koruyuculuğundan güç almak ona dayanmak yaslanmak.
Arkası pek : Bir kişi ya da şeyin koruyucuğuna güvenen (kimse); sırtı pek.
Arkası sıra : Arkasından, peşinden, ardından: peşi sera.
Arkası yere gelmemek : Başarısızlığa uğramamak, durumu sarsılmamak; sırtı yere gelmemek.
Arkası yufka : -1. ‘Güvendiği kimse pek güçlü değil.” -2. Sevilen bir yemeğin ardından başka bir yemeğin’bulunmadığını belirtmek için söylenir. -3. Soğuğa karşı gereği gibi giyinmemiş olma durumu; sırtı yufka.
Arka üstü : bk. Sırt üstü.
Armudun sapı, üzümün çöpü var demek : Her şeyde bir kusur but-mak, hiçbir şeyi beğenmemek.
Armut piş ağzıma düş : “Çalışmadan her şey ayağıma gelsin.” diyen kişinin bu durumu için alay ve sitem yollu söylenir.
Ar namus tertemiz : Utanma, namus gibi niteliklerini yitirmiş (kimse).
Arpa boyu kadar gitmek (bir işte) : Çok az önemsiz denecek ölçüde ilerlemiş olmak.
Arpacı (arpağcı) kumrusu gibi düşünmek : Çaresizlikler içinde, umutsuzca derin derin düşünmek. (Karş. Kara kara düşünmek.)
Arpalık yapmak (bir yeri) : 0 yeri sürekli çıkar kaynağı yaparak sömürmek.
Art düşünce (niyet) : Bir davranış ya da düşüncenin arkasına gizlenen kötü düşünce (niyet).
Asabı bozulmak (gerilmek) : Sinirlenmek.
Asabına dokunmak (asabını bozmak) (biri, bir şey) : O kimse, şey sinirlenmesine yol açmak.
Asık surat: Küskün, üzgün, öfkeli insanın somurtkan yüzü.
Asıp kesmek : Keyfi ve zorbaca davranmak.
Askıda bırakmak (bir şeyi): Bir sorunu çözüme kavuşturmamak; tereddütte bırakmak, sonuçlandırmamak.
Askıda kalmak: -1. Bir iş, birtakım engeller çıkıp bitirilememek. -2.
Resmi bir belge belli bir süre belli bir yerde ilan edilmek.
Askıya almak (bir şeyi) : -1. Bir yapıyı birtakım dayanaklarla yıkılmaktan kurtarmak. -2. Bir işin, birtakım nedenlerle gerçekleşmesini bir süre ertelemek. (Karş. Buzdolabına koymak)
Askıya çıkarmak: Evlenecek kimselerin durumlarını bildiren belgeyi belli bir süre herkesin İncelemesine sunmak.
Aslanrpayı: Bir paylaşmada, en büyük pay.
Aslan sütü : “Rakı” için şaka yollu söylenir.
Aslan yürekli: Cesur, yiğit (kimse).
Aslı astarı (faslı) olmamak: Yatan olmak, asılsız olduğu anlaşılmak.
Aslı çıkmak : Doğru, gerçek olduğu anlaşılmak.
Aslına bakmak : Bir şeyin esasını, gerçeğini araştırmak.
Astarı yüzünden pahalı olmak (gelmek): Bir, işin ikinci derecede önemli kısmına harcanan para ash için ödenen parayı aşmak.
Astığı astık, kestiği kestik : Zalim, acımasız, zorba (kimse).
Aşağıdan almak : Sert çıkış yapmamak,.yumuşak davranmak. (Karş.
Alttan almak.)
Aşağı görmek (saymak) (birini, bir şeyi) : Onu beğenmemek, küçümsemek. (Karş. Hor görmek.)
Aşağı kalır yeri yok : “Nitelikleri bakımından başkalarından ya da benzerlerinden farkı yök.” anlamında.
Aşağı kalmamak (birinden): Özellikleri ya da davranışları yönünden benzerlerinden geri kalmamak; aynı nitelikte, durumda olmak. (Karş. Geri. durmamak.)
Aşağı kurtarmaz: -1. “Daha ucuza satılamaz, çünkü zarar edilir.” -2. “Değerce daha aşağısını kendisine layık görmez.” anlamlarında.
Aşağılık duygusu (kompleksi) : Kendisini herkesten küçük görme duygusu.
Aşağı tabaka : Halkın “avam” denilen, nitelikleri beğenilmeyen, kültür-süz-eğitimsiz sayılan kesimi.
Aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık : İki karşıt güç, durum ya da konuda karar verme zorluğu.
Aşağı yukarı: Yaklaşık olarak (Kar. Hemen hemen)
Aşığı cuk (bek, bey, çift) oturmak: Her işi yoluna girmek, herşey istediği gibi gerçekleşmez.
Aşık atmak (biriyle): Bir kimseyle çeşitli konularda yarışa girmek; ondan aşağt kalmamak.
Açıklısı olmak (bir çeyln): O şeyin meraklısı, tutkunu, düşkünü olmak.
Aşırı gitmek (aşırıya kaçmak) : -1. Sının aşmak, ölçüyü kaçırmak. -2. Usandırmak, bıktırmak.
Aşırı uç : Bir görüşün en ateşli, en yıkıcı kanadı.
Aşırılığa kaçmak: Bir konuda aşırı davranmak, alışılagelenin dışına çıkmak.
Aşka gelmek : O şeyi yapmak için büyük istek duymak; coşmak.
Aşk etmek : Hızla (tokat) vurmak.
Aşna fişna : Gizli dost, flört, oynaş.
Aşna fişna etmek : Gizli dostluk kurmak, oynaşmak, flört etmek.
Aş yermek: Gebe kadın kimi yiyeceklere aşın istek duymak, kimi yiyeceklerden tiksinmek; aşermek.
At başı (gitmek) : Beraber, bir hizada (gitmek).
Ateh getirmek :(esk) Bunamak.
Ateş açmak (birine, bir şeye) : Ona silahla ateş etmek
Ateş almak: -1. Tutuşmak, -2. (Silah İçin) Patlamak. -3. Birdenbire öfkelenmek
Ateş almaya mı geldin? : “Niye acele ediyorsun; ne acelen var?” anlamında.
Ateş bacayı (saçağı) sarmak: Bir iş çok tehlikeli, önüne geçilemeyecek bir duruma gelmek. (Kars. İş işten geçmek.)’
Ateş basmak: Bir sıkıntı nedeniyle bunalmak, vücut ateşi artmak.
Ateşe atmak (kendini, birini): Çok tehlikeli bir işe girişmek ya.da birini çok tehlikeli bir işe sokmak.
Ateş etmek (birine, bir şeye) : Ona silahla mermi atmak.
Ateşe tutmak (bir şeyi) (bir yeri, kimseyi) : -1. Onu biraz ısıtmak. -2. Ona ateşli silahla saldırmak.
Ateşe-vermek (bir yeri) : -1. Bir yeri kundaklamak, ateşle yakıp kül etmek. -2. Çok telaşlandırmak.
Ateşi başına vurmak : Çok öfkelenmek, sinirlenmek.
Ateşi düşmek: (Hasta için) Vücut ısısı azalmak.
Ateş kesmek : Karşılıklı olarak ateş etmeyi bırakmak.
Ateşle oynamak: Tehlikeli bir işe girişmek.
Ateş olsa cirmi kadar yer yakar : “Onu o kadar önemseme, ondan gelebilecek tehlikeyi göze aldık.” anlamında.
Ateş pahası (pahasına) : Çok pahalı, fiyatı çok yüksek.
Ateş parçası: -1. Çok canlı, hareketli (kimse). -2. Yaramaz çocuk, ele avuca sığmayan (çocuk).
Ateş püskürmek (saçmak) : Öfkelenip ileri geri konuşmak, ağır sözler söylemek.
Ateşten gömlek : Sıkıntılı, bunaltıa durum.
Ateş yağdırmak :Ateşli silahlarla sürekli atış yapmak.
At gözlüğü ile bakmak : Olayları dar açıdan görüp değerlendirmek.
Atı alan Üsküdar’ı geçti: “Fırsat elden kaçtı, artık yapılacak bir şey yok.” anlamında.
Atıp tutmak: -1. Biri hakkında ileri geri konuşmak. -2. Büyük işler yaptığını söylemek.
At oynatmak: -1. Üstünlük sağlamak. -2. Yarışmak. -3. Bildiği ve istediği gibi davramak.
At pazarında eşek osurtmuyoruz: “Beni dinle, boş şeyler söylemiyorum.” anlamında.
Attan inip eşeğe binmek: Bulunduğu durumdan daha aşağı bir duruma düşmek.
Attığı taş ürküttüğü kurbağaya değmemek: Bir işin sonucu, kazana o iş için harcanan emeği, parayı karşılamamak.
Attığı tırnak bile olamamak: Söz konusu kimseye göre çok değersiz olmak; tırnağı (bile) olamamak.
Avara kasnak işlemek : Boş yere çalışmak.
Avucunun içi gibi bilmek (bir yeri): Bir yeri çok iyi bilmek.
Avucunun içine almak (birini): Onu kendi etkisi, söz geçerliği altona almak, dilediği gibi yönlendirmek.
Avucunu yalamak: Umduğunu bulamamak.
Avuç açmak: Dilenmek, muhtaç duruma düşmek; el açmak.
Avuç dolusu : Pekçok; çok miktarda.
Avuç içi kadar (yer): Çok küçük (yer).
Ayağa düşmek: Bir işe olur olmaz kimseler de karışır olmak.
Ayağa fırlamak: Bulunduğu yerden hızlıca kalkmak.
Ayağa kaldırmak (birini, herkesi): -1. Onlart telaşa, heyecana sürüklemek. -2. Onlart kışkırtmak, isyan ettirmek.
Ayağa kalkmak: -1. (Hasta için) İyileşmek. -2. Saygı gereği oturma durumundan ayakta durumuna geçmek.
Ayağı alışmak (bir yere) : Bir yere gidip gelmeyi, bir yerden alışveriş yapmayı alışkanlık haline getirmek.
Ayağı (ayakları) (birbirine) dolaşmak: Telaş, utanma, heyecan vb. etkisiyle düzgün yürüyememek; ne yapacağını şaşırmak; yanlış bir davranışta bulunmak.
Ayağı çarıklı: Kurnaz, akıllı (kimse).
Ayağı ile gelmek: Kendi isteğiyle çelmek.
Ayağı kaymak : Kötü yola düşmek.
Ayağına bağ olmak : İşine engel olmak.
Ayağına çabuk: Hızlı yürüyen, çabuk gidip gelen.
Ayağına çağırmak : Yanına gelmesini söylemek.
Ayağına dolaşmak (dolanmak) : -1. İş yapan birinin çevresinde dolaşıp iş yapmasına engel olmak. -2. Yaptığı kötülüklerin karşılığını görmek
Ayağına geçirmek (bir şeyi): Pantolon, pijama vb’yi giymek.
Ayağına gelmek: -1. Yanına gelmek. -2. Emeksizce elde etmek.
Ayağına gitmek (birinin) : Saygı gösterip, alçak gönüllü davranıp yanına gitmek.
Ayağına (ayaklarına) kara su İnmek: Uzun süre ayakta kalıp yorulmak.
Ayağına sıcak su mu (şerbet mi) dökelim? : ‘Uzun süredir bize gel-miyordun; nasıl teşekkür edeceğimizi bilemiyoruz.” anlamında sitem yollu söylenir.
Ayağını alamamak: -1. Alıştığı yere gitmekten kendini men edememek. -2. Ayağını oynatamayacak duruma gelmek.
Ayağını çekmek (bîr yerden): Sık gittiği yere artık gitmez olmak.
Ayağını denk almak : Birtakım tehditlere, tehlikeli durumlara karşı dikkatli, uyanık davranmak.
Ayağını kaydırmak (ayağının altına karpuz kabuğu koymak) : Bir kimseyi birtakım bahanelerle, uydurma gerekçelerle işinden, görevinden uzaklaştırmak.
Ayağını kesmek: -1. Devamlı gittiği yere artık gitmez olmak. -2. Bir kimsenin bir yere devamlı gidip gelmesinin önüne geçmek.
Ayağının (ayaklarının) altına almak (birini) : Onu feci şekilde dövmek, hırpalamak.
Ayağının altında olmak (bir yer birinin) : Bulunduğu yerden geniş bir alanı görür durumda dmak.
Ayağının attına karpuz kabuğu koymak : bk. Ayağını kaydırmak.
Ayağının pabucu olamamak (biri başkasının) : Değerce ondan aşağı olmak.
Ayağının tozuyla : Yoldan gelir gelmez, henüz dinlenmeden.
Ayağını sürümek : -1. Ardından başkalarının gelmesine yol açmak. -2. Ölmek üzere olmak. -3. Bir işi ağırdan almak. -4. Bir yerden uzaklaşmayı geciktirmek.
Ayağını vurmak : Ayakkabı ayağını sıkmak, yara etmek.
Ayağını yorganına göre uzatmak : Giderini gelirine göre ayarlamak.
Ayağı (ayaklan) suyu ermek (değmek) : Gerçekler umduğu gibi çıkmadığı için düş kırıklığına uğramak (Kars Aklı başına gelmek.)
Ayağı uğurlu : Geldiği yere uğur getirdiğine inanılan (kimse).
Ayağı (ayakları) yere değmemek : Sevinçten yerinde duramamak.
Ayak altında dolaşmak : Bir işe yaramadığı halde herkesin işine engel olacak biçimde ortalıkta dolaşmak.
Ayak bağı: İş yapmaya engel olan şey.
Ayak basmak (bir yere) : -1. Bir yere inmek, varmak. -2. Bir şeye başlamak, girmek.
Ayak diremek : Kendi görüş ve tutumunda ısrar etmek, onu ısrarla savunmak.
Ayakkabı vurmak (sıkmak) : Ayakkabı ayağı rahatsız etmek.
Ayaklar attına almak (bir şeyi) : Önemli, kutsal, değerli şeyleri çiğnemek, hiçe saymak.
Ayakları dolaşmak : bk. Ayağı dolaşmak.
Ayakları geri geri gitmek : Bir yere isteksizce gitmek, oraya gitmek istememek.
Ayakları yere basmak : Gerçekçi, sağduyulu olmak.
Ayaklı canavar : Yaramaz çocuk.
Ayaklı kütüphane : Genel kültürü zengin olan kimse.
Ayak takımı: Bilgisiz, görgüsüz kimseler için kullanılan aşağılama sözü.
Ayakta tutmak (bir şeyi) (birini) : -1. Ortadan kalkmasının, çökmesinin önüne geçmek, sürekliliğini sağlamak. -2. Sağlıklı olmasını, iş yapabilmesini sağlamak.
Ayakta uyumak : Olup bitenlerin farkına varamayacak kadar dalgın ve şaşkın durumda bulunmak
Ayak uydurmak (birina, bir şeye): -1. Yürüyüşte adımları başkalarının adımlarına uydurmak . -2. Bir başkasının davranışlarına uygun davranmak; bir değişikliğe uyum sağlamak.
Ayak üstü : Ayakta durarak, ayakta olarak.
Ayak yapmak : Birisini kandırmaya çalışmak.
Ayasofya’da dilenip Sultanahmet’te sadaka (zekât) vermek : Geçimini sağlayabilmek için başkalanndan yardım almasına rağmen kendisi elindekini başkalarına vermek.
Ayaza çekmek : Hava çok soğuk olmak.
Ayaz paşa kol geziyor (kola çıktı): ‘Hava çok soğuk.” anlamında.
Aybaşı olmak: Âdet kanaması başlamak; âdet görmek.
Ayda yılda bir : Çok seyrek olarak, nadiren; arada bir.
Ayda yılda bir namaz, onu da şeytan kömaz : “Çok seyrek olarak iyi bir iş yapmaya kalkar, fakat bir bahane bularak ondan da cayar.” anlamında.
Ay dede : Çocuk dilinde ay.
Ayıbını yüzüne vurmak : Bir kimsenin hatasının yüzüne* karşı söylemek.
Ayıkla pirincin taşını: “İşler öyle karmakarışık oldu ki, gel de işin içinden çık!” anlamında.
Ayıptır söylemesi: -1. “Öğünmek gibi olmasın.” -2. “Bunları söylemek ayıptır; ama beni bağışlayın söylemek zorundayım.” anlamında.
Aykırı düşmek : Uygun gelmemek, çelişmek (Kars. Ters düşmek.)
Ayna tutmak (bir şeye) : Onu yansıtmak, göstermek.
Aynı ağzı kullanmak: Aynı şeyleri söylemek, («arş. Ağız birliği etmek.)
Aynı kapıya çıkmak : Aynı sonuca varmak, sonuç olarak hiç değişmemek; bir kapıya çıkmak.
Aynı telden çalmak : Hemen hemen aynı şeyleri söylemek.
Aynı yolun yolcusu : Yazgıları aynı olanlardan her biri.
Ay parçası: Çok gürel (kız).
Ayran gönüllü : Bir şeyden kısa sürede bıkan (kimse).
Ayranı kabarmak : -1. Öfkelenmek. -2. Aşırı cinsel istek uyanmak.
Ayranı yok içmeye, atla (tahtırevanla) gider sıçmaya : Yoksul okluğu halde, zenginler gibi yaşamaya Özenen kimse için alay yollu söylenir.
Ayrı düşmek : -1. Birbirinden uzakta kalmak. -2. Bir konuda anlaşama-mak, uyuşamamak.
Ayrısı gayrisi olmamak: Dost olanlar birbirlerinden hiçbir şeylerini esirgememek, yakın dost olmak.
Ayrı tutmak : Farklı davranmak.
Ayvayı yemek : Çok kötü, tehlikeli bir duruma düşmek, zarara uğramak.
Ayyuka çıkmak : Ses çok yükselmek, fazlalaşmak.
Aza çoğa bakmamak: Bir şeyin niceliğine değil, eline geçtiğine önem vermek.
Azar işitmek : Söylediği bir söz ya da yaptığı bir davranıştan ötürü laf işitmek, azarlanmak, paylanmak.
Az buçuk (az çok} : Biraz, bir parça, şöyle böyle.
Az buz (bir şey) olmamak : Bir şey azı m sanacak kadar olmamak.
Az çok ; Bir parça; oldukça.
Az daha : bk. Az kalsın.
Az değil: “Göründüğü gibi değil.” anlamında.
Az gelmek : Yetmemek, yeterli olmamak.
Azınlıkta kalmak : -1. Bir oylamada bir görüşe olumlu ya da olumsuz oy verenlerin sayısı az çıkmak. -2. Sayıca az oldukları için varlık gösterememek; ekalliyette kalmak.
Azizlik etmek : -1. Muziplik etmek, şaka yapmak. -2. Beklenmedik, şaşırtıcı bir durumla karşı karşıya bırakmak.
Az kalsın (kaldı) (az daha) : “Bir iş olmak üzereydi, hemen hemen olacaktı.” anlamında.
Azrail’e bir can borcu kalmak (olmak) : -1. Bütün borçlarını ödemek. -2. Eninde sonunda Öleceğini kabul etmek.
Azrail’in elinden kurtulmak: Ölümden kurtulmak, ölüm tehlikesini atlatmak.
Azrail’le burun buruna gelmek : Ölümle karşı karşıya gelmek
Az ye de, (kendine) uşak tut: “Ben senin uşağın mıyım ki ikide bir bana iş buyuruyorsun?” anlamında hafif yollu azarlama sözü.
Diğer Harfler
A, B, Ç-C, D, E, F, G, H, I-İ, J, K, L, M, N, O-Ö, P, R, S-Ş, T, U-Ü, V, Y, Z
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.