Mor Salkımlı Ev

27 Mayıs 2008 tarihinde tarafından eklendi.

Bu eser, Halide Edip Adıvar‘ın çocukluk günlerinden baş­layarak 36 yaşına kadarki hayat hikâyesini anlattığı bir anı ki­tabıdır. Halide Edip, kendi çocukluğunu, yetişme yıllarını, ilk yazılarını, ilk evlilik ve ayrılığını Mor Salkımlı Ev‘de anlatırken bir yandan da Millî Mücadele döneminin ve imparatorluğun son dönemlerinin panoramasını ortaya koymaktadır.

Mor Salkımlı Ev Özeti:

Halide Edip, 1882’de Mehmet Edip Bey’in kızı olarak Beşiktaş’ta Mor Salkımlı Ev’de dünyaya gelmiştir. Aile, çeşit­li sebeplerle ara ara bu evden ayrılmakla birlikte her de­fasında mor salkımlı eve geri döner. Halide’nin annesi Bedri-fem Hanım, o küçük yaşta iken veremden ölmüştür. Halide, onu çok az ve silik hatırlamaktadır.
Halide’nin hayatında, mor salkımlı evde ‘Haminne’ diye hitap ettiği anneannesinin büyük yeri olmuştur. Eyüp Sultanlı Nakiye Hanım {Haminnesi), Mevlevi, aşırı derecede merha­metli, cömert, elindeki her şeyi yoksullara dağıtmaya çabala­yan bir insandır. Haminne’siyle birlikte Çingene olduğu söylenen sütninesi Hatice ile de çok iyi anlaşmaktadır. Bun­ların dışında Halide’nin annesinin ilk evliliğinden olan Mahmure ablası onun çocukluk yıllarındaki en büyük arkadaşıdır.
Halide Edip’in zihninde, babası Mehmed Edip Bey’in de büyük bir yeri vardır. Mehmed Edip Bey, işi gereği bazı gece­ler sarayda kalmaktadır. Halide, annesinin ölümünden sonra çok hassaslaştığı için babasının sarayda kaldığı bir gece evde ‘Babamı isterim!’ diye sinir krizi geçirmiş, ev halkı mecburen küçük kızı saraya babasının yanına götürmüştür.
Bir süre sonra, Mehmed Edip Bey, bir başkasıyla evle­nerek Yıldız’da bir ev tutar. Halide yeni üvey annesi ile tanış­mak zorunda kalır. Önce üvey annesine ısınsa da eve ve mu­hite alışamaz. Mor salkımlı evi ve oradaki yakınlarını özler. Babası Mehmed Edip Bey, katı bir İngiliz terbiye usulü be­nimsemiştir. Halide, buna dayanamaz. Kış günlerinde, kol­larını, bacaklarını açıkta bırakan lacivert ve kısa elbiseleri, yazın beyaz kıyafetleri giymekten hiç hoşlanmaz. O, sokakta­ki küçük kızlar gibi renkli elbiseler giymek ister. Beslenmesi de katı İngiliz terbiye metoduna göre düzenlendiğinden şekerle­me yemesine izin verilmez. Halide, bugünlerde kendini çok yalnız hisseder.
Küçük Halide, Kiria Eleni adlı bir Rum kadının işlettiği bir çocuk yuvasına verilir. Halide, buradaki tek Türk çocuğudur. Halide, Kiria Eleni’yi çok sever ve buraca bir sıcaklık hisse­der. Fakat babasının evinde çektiği sıkıntı ve yalnızlık onun hastalanmasına neden olur ve babası mecburen onu mor sal­kımlı eve gönderir.
Mor salkımlı evde, kalabalık bir aile içinde Halide, içe ka­panık bir çocuk olur. Saraylı Hanım teyzesi ona Afrika Seya­hatnamesi adlı bir kitap verir. Halide, okuma zevkine ilk ola­rak bu kitapta ulaşır. Daha beş yaşında olmasına rağmen ba­bası, ondaki okuma arzusunu görerek özel hoca tutar.
Halide’nin bu günlerde arka arkaya iki kız kardeşi dün­yaya gelir: Nilüfer ve Nigâr. Bir süre sonra Halide’nin dayısı ve büyük babası mor salkımlı evde vefat edince aile Üskü­dar’daki ibrahim Efendi Konağı’na taşınır. Halide bu evde pi­yano dersleri de almaya başlar. Fakat müzikte çok başarılı de­ğildir. Ancak müziği derinden sevmektedir. Konağa gelen ve Halide’yi etkileyen kişilerden biri de Ahmet Ağa’dır. Üç yıl boyunca onlarla kalan Ahmet Ağa, Halide’ye okuması için Battal Gazi, Ebu Müslim gibi eserler verir. Halide’nin hayal gücüne büyük tesiri olur bu eserlerin. Ahmet Ağa, onu Ka­ragöz’le de tanıştırır.
Halide’nin hayatında bir değişiklik meydana gelir. Saray­lı Hanım teyzesi ile babası evlenir. Eski üvey annesi bu durum­dan çok rahatsız olur. Bu karmaşayı ve hüznü yakından gören Halide ömrü boyunca çok evlilikten nefret eder. Babası hu­zursuzluğa son vermek için iki eşini ayrı yerlere yerleştirir ve Halide tekrar mor salkımlı evde yaşamaya başlar.
Halide yaşı büyütülerek Üsküdar Amerikan Kız Kolej’ine gönderilir. Bu okulda çok şey öğrenen Halide evinde Rıza Tevfik’ten de ders almaktadır. Rıza Tevfik, ona mistisizmi ve folkloru tanıtmıştır. 1899’da tekrar Amerikan Kız Kolej’ine devam eder. Burada din üzerine düşünmeye başlar ve kole­jin kütüphanesinde Hristiyanlığı araştırır. Sonuçta Hristiyan-lığın çok tahrip olduğu kanısına varır.
1900’de matematik dersinde yetersiz olduğunu fark e-den Halide, babasından özel hoca tutmasını ister. Dönemin ünlü matemetikçi ve pozitivisti Salih Zeki Aktay hocası olur. Salih Zeki, Halide’nin fikir dünyasına çok tesir eder. 1901’de ilk Türk kızı olarak koleji bitiren Halide kendisinden yaşça büyük Salih Zeki ile evlenir. Mutlu bir evlilikleri olur. Birlikte çalışmalar yapmaktadırlar. 1903’de ilk oğlu, on altı ay sonra da ikinci oğlu dünyaya gelir. Halide Edip, çocukları ile ilgile­nirken çalışmalarına devam etmektedir.
1908’de Meşrutiyetin ilanı onu derinden etkiler. İstan­bul’a iner ve Tevfik Fikret’in başyazarlığını yaptığı Tanin gazetesinde yazmaya başlar. Meşrutiyet’in rahat dönemi bitme­ye başlayınca Halide Edip, serbest kadın fikirleri yüzünden tehdit edilir. Ama o, farklı dergilerde kadın haklan ile ilgili fi­kirlerini yazmaya devam eder. Bu arada ingiliz gazeteci İsa-bel Fry ile tanışır.
1909’un 31 Mart’ında siyasi karışıklık son haddine varır. Tanin matbaası basılarak tahrip edilmiştir. Halide Edip de ka­ra listededir. Bu yüzden bir süre Amerikan Kız Kolejî’nde sak­lanmak zorunda kalır. Tehlike artınca iki oğlu ile birlikte zorlu bir vapur yolculuğu ile Mısır’a gider. Isabel Fry’in daveti üze­rine İngiltere’ye gider. Orada entelektüel bir çevre tarafından takip edildiğini ve tanındığını görünce çok sevinir.
1909’da İstanbul’a döndükten sonra roman çalışmaları­na devam eder ve Heyula, Raik’in Annesi’ni, yayınlar. Peda­gojik mevzularla ilgilenmektedir. Darülmuallimat’da ve İda-di’de beş yıl öğretmenlik yapar.
1910’da onu üzen bir olay olur. Kocası Salih Zeki bir kadınla daha evlenmek istemektedir. Halide buna müsaade etmez. Dokuz senelik evlilikleri bu yüzden sona erer. Baba­sının Fazlıpaşa Yokuşu’nda tuttuğu eve gider. Orada uzun bir hastalık geçirir. Bu hastalık süresince manevi hisleri artar.
1910-1912 yılları arasında Türk Ocağı’na girer. Milliyetçi­lik fikirlerinden etkilenir. Bazı farklılıklar dolayısıyla bir süre sonra Ziya Gökalp ile yollan ayrılır. 1912’de Balkan Muhare­besi patlak verince Halide, Teali-i Nisvan Cemiyeti’nin faaliyet­lerine katılır. Bir hastanede gönüllü olarak çalışır. Memleketi yakından tanıma fırsatı bulur. 1913’de Balkan Savaşı son bu­lur.
Halide Edip, öğretmenlikten istifa eder. Kız Mektepleri Umumi Müfettişliğine getirilir. Bu görevi dolayısıyla İstanbul’un arka mahallerindeki fakir insanların hayatını yakından görme fırsatı elde eder. 1914’de I. Dünya Savaşı çıktığında aynı görevi sürdürmektedir. 1916’da Cemal Paşa’nın daveti üzerine maarifçi olarak Lübnan’a gider. Buralarda mektep açma fa­aliyetlerini üstlenmesi için görevlendirilmiştir. Günde 16 saat çalışmaktadır.
1917’de Adnan Adıvar’la evlenir. Tatil için Türkiye’ye gelirler. Lübnan’a tekrar döndüklerinde orada Kenan Çobanları’nı yayınlar. Bu eser bestelenerek opera şeklinde defalar­ca temsil edilir. Mart ayında okullar kapanınca Halide Edip tekrar İstanbul’a döner.

Etiketler:

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum Yaz

Şu Sayfamız Çok Beğenildi
Pastoral Şiir