DEYİMLER VE ÖYKÜLERİ

2 Mayıs 2008 tarihinde tarafından eklendi.

DEYİMLER VE ÖYKÜLERİ:

“BALIK KAVAĞA ÇIKINCA”
Anadolu ve Rumeli Kavağı semtlerinin kıyıları çok rüzgarlı ve akıntılı olduğu için buralarda balık avlanamazmış. Dolayısıyla balığın kavaklara çıkması ender rastlanan bir durummuş. Bir tarihte, balık alırken 2 kuruşluk fiyatı çok bulup fiyatı yarıya in­dirmesini isteyen müşteriye balıkçı, bir imkânsızın olurluğunu beklemesi gerektiği anlamında şöyle demiş: “Senin dediğin fiyat, ancak balık kavağa çıkınca olur.”
m m
“ALNI AÇIK OLMAK”
Vaktiyle bir köyde biri kış mevsimine denk gelen bir zaman­da bir suç işlemiş ve ihtiyar heyeti suçluyu yollar açılıncaya kadar bir odada hapsetmeye karar vermiş. Sonra bakmışlar ki suçlu her gün kendi rızklarından üç öğün nasiplenip duruyor ve kış bir türlü bitmiyor, bir çözüm düşünmüşler: Suçlunun alnına zor çıka­cak cinsten bir mühür vurup salıvermişler. Suçlu salıverilmiş, ama mühür görünmesin diye keçe külahını kaşlarına kadar indirmek ve başım eğerek dolaşmak zorunda kalmış.

“AĞZINLA KUŞ TUTSAN NAFİLE”
Sarayın arz odasında bir Frenk elçisi huzura kabul edilmek için uzun bir süredir bekliyor; fakat kızlar ağası bunun mümkün olmadığını söylüyor bir süre önce huzurda bulunan bir Yahudi hokkabazın hünerlerini sırahyormuş. Elçi üsteledikçe, ağa hokka­bazın marifetlerini anlatmaya devam etmiş ve “Sonra hokkabaz bir kuş uçurdu, bir şeyler okuyup üfledi ve kuşu ağzıyla tuttu.” demiş. “Yani?” demiş elçi. “Sultanımız onu huzurundan kovdu, çünkü çok

moralsiz. Eğer hokkabazın bu hünerinden daha İyi bir hünerin varsa gidip sizi arz edeyim.”
“AYIKLA PİRİNCİN TAŞINI”
Deyimin öyküsü Osmanlı tarihine dayanır. Yavuz Sultan Se-Iim’in Yemen’i Osmanlı topraklarına katmasından bir süre sonra Yemen’de isyan çıkmış, uzun uğraşmalar sonunda Yemen Fatihi Sinan Paşa duruma hakim olmuş; Yemen bundan sonra 400 yıl Osmanlı egemenliğinde kalmıştı.
Söylentiye göre Sinan Paşanın askerleri bir gün çölde konak­lamış. Yemek pişirmek üzere hasır torbalar içindeki mısır pirinçle­rini yere serdikleri büyük bir çadırın üstüne dökmüş ve taşlarını ayıklamaya başlamışlar.
Bu sırada bir fırtına çıkmış ve rüzgarın savurduğu bir kum buluru pirinçlerin üstüne inerek, ufak bir tümsek halinde yığılmış.
Kumların altında kalan pirinçlere bakakalan yeniçeriler ara­sından şakacı bir asker, arkadaşlarına:
-Biz Allah’ın nimetini taşlı diye beğenmiyorduk, bizim gibi günahkar kullara üç beş taş az bile gelir. Asıl şimdi ayıklayın bakalım pirincin taşını. Ulu tanrımız, Kabe’ye hücum eden fil sahiplerinin başına ebabil kuşlarından taş yağdırmıştı. Bizim ba­şımıza da daha büyük taş yağdırmadan hemen tövbe edelim, diyerek arkadaşlarını güldürmüş.

Türkçemiz, dil zenginliği bakımından, dünya dilleri arasında sayılıdır. Halkımızın, yazı dilinden ziyade, konuşmaya, anlatma­ya ve dinlemeye yatkınlığı daha fazla olduğundan ötürü, en ücra köşedeki tek bir evde yaşayan yalnız insanın ağzından dahi; en kalabalık, en “modern” yerleşim bölgelerinde oturanların bilme­diği bir deyimi, atasözünü duyarsak, sakın hiç şaşırmayalım.
Günlük hayatımızda, mümkün olduğu kadar, tabii ki yerin­de ve zamanında olmak kaydı şartıyla, deyimlere, atasözlerine, özdeyişlere, fıkralara, manilere… yer verelim. Bu bizim dil zen­ginliğimizi daha da geliştirmeye, meramımızı daha doyurucu ve vurgulaycı bir şekilde anlatmamıza hizmet eder. ,

Etiketler:

Yorumlar

Yorum Yaz

Şu Sayfamız Çok Beğenildi
Şiirde Ölçü (Vezin)