A Sözlüğü Sayfa 2 (Deyim)

21 Ekim 2008 tarihinde tarafından eklendi.

Ağzını sıkı (pek) tutmak : Sır vermemek, boşboğazlık etmemek.
Ağzını sulandırmak: İmrendirmek.
Ağzını topla : “Konuşmana dikkat et, terbiyeli konuş!” anlamında.
Ağzını (çenesini) tutmak : İleri geri konuşmamak, sır saklamak.
Ağzını yoklamak : Ağzını aramak.
Ağzı pek (sıkı): Sır saklamayı bilen (kimse).
Ağzı pis : Sövmeyi, açık saçık konuşmayı huy edinmiş .(kimse).
Ağzı sulanmak : Bir şeyi yeme, ya da elde etmek isteği duymak, ona imrenmek. (Kars. Canı çekmek.)
Ağzı süt kokmak : Çok genç, toy, tecrübesiz olmak.
Ağzı teneke kaplı: bk. Ağzı çelikli.
Ağzı var dili yok: Sessiz sedasız, uysal, yumuşak huylu (kimse).
Ağzı yanmak (bir şeyden): O şeyden (ötürü) zarar görmek, olumsuz yönde etkilenmek.
Ağzıyla kuş tutsa : “Ne yaparsa yapsın, en güç işleri bile yapsa da…” anlamında.
Aha gelmek (ah almak, antm almak): Kötülük ettiği bir kimsenin bed­duasına uğramak.
Ahbap çavuşlar : İyi anlaşan, her zaman butikte görülen arkadaşlar. (Kars. ÇHfte kumrater.)
Ah çekmek: Üzüntü, özlem vb. duygulan bffHrfrnek k>n içten gelen bir sesle “ah” demek.
Aheste beste : Yavaş, yavaş, nazlı nazlı.
Ahfeş’in keçisi gibi baş (başm) saNamak : Söylenen her şeyi anla­madan, dinlemeden doğrulamak; onaylamak.
Ahi çıkmak (ahi yvrde kalmamak) : Zulüm gören kimsenin bedduası etkisini göstermek.
Ahım şahım : Beğenilecek, olağanüstü bir yönü olmayan.
Ahini almak : bk. Aha gelmek.
Ahı tutmak (birinin) : Bedduası, kötülük yapan kimseye etki etmek.
Ahi yerde katmamak : bk. Ahi çıkmak.
Ahkâm çıkarmak : Kendi kuruntularına dayanarak birtakım yersiz yar­gılara varmak, sonuçlar çıkarmak.
Ahkâm kesmek : feir konuda yetkili olmadığı halde kesin yargılar ileri sürmek.
Ahkâm savurmak (yürütmek): Kendine göre sonuçlar çıkarmak, yet­kisi dışında hükümler vermek.
Ahmak ıslatan : İnce ince yağan yağmur.
Ahireti boylamak: Ölmek.
Ahiret, suali: Yanıtlaması güç, gereksiz ve bıktırıcı soru; kabir suali.
Ahirette on parmağı (iki eli) yakasında olmak : Haksızlık yapan kim­seden öbür dünyada davacı olmak.
Akıbetine uğramak (birinin): Aynı kötü duruma düşmek.
Akıl almak (danışmak, sormak) (birinden) : Ondan herhangi bir ko­nuda bilgi, görüş, öğüt istemek.
Akılda katmak: Unutulmamak, hatırlanmak.
Akıldan çıkmak: Unutulmak;
Akıl danışmak (birine): bk. Akıl almak
Akıl defteri: Akta gelen şeylerin unutulmaması için tasaca yazıldığı defte*.
Akıl ermemek (erdirememek) (bir şeye): Onun ne olduğunu anlaya­mamak.
Akıl etmek (bir şeyi) : -1. Akıllıca bir iş yapmak -2. Önlem almak. -3. Hatırlamak.
Akıl hocası: Birine yol gösteren kimse.
Akıl (âkil) kârı olmamak: Söz konusu iş akıllı bir kimsenin yapacağı türden bîr iş olmamak.*
Akıl küpü (kutusu, kumkuması) : Çok akıllı kimse, özellikle çocuk için şaka yollu söylenir.
Akıllara durgunluk vermek : Bir şey İnanılması guç, şaşırtıcı bir nitelik­te olmak.
Akıllı uslu ; Ağır başlı, terbiyeli, dengeli (Kimse).
Akıl öğretmek (vermek) (bir kimseye) : Oha ne yapacağını, nasıl
davranacağını söylemek.
Akıl sır ermemek (birşeye): Bir şeyin niteliğini, gizli yönlerini hiç kimse anlayamamak.
Akıl sormak (birinden): bk Akıl almak.
Akıl tersletti: Dengesiz, hoppa, delişmen (kimse).
Akıl var, yalan (izan) var ; ‘Fazla kafa yormana gerek yok, doğrusu iş­te meydanda.’ anlamında.
Akıl vermek (birine): bk. Akıl öğretmek.
Akıl yormak: Bir konuda çok düşünmek.
Akıl yürütmek : Aklını kultanmaK düşünme yeteneğini harekete geçir­mek.
Akıntıya bırakmak (bir şeyi) : Olayların gelişmesini engellemeye ça­lışmadan sonucu kabullenmek. (Kars. İşi oluruna bırakmak.)
Akıntıya kürek çekmek: Olmayacak bir iş için boşuna çaba harca­mak.
Akla (hayale) gelmemek : Düşünülmemek, tasarlanmamak, hatırlan­mamak.
Akla karayı seçmek: Bir işt başanncaya kadar çok zahmet çekmek
Akla yakın : Herkesçe kabul edilebilir nitelikte olan.
Aklı almamak (bir şeyi): -1. Onu anlayamamak, kavrayamamak. -2. Bir şeyin olabileceğine inanmamak, gerçekleşebileceğini düşüneme­me
Aklı başına gelmek : -1. Kendine gelmek, ayılmak. -2. Doğruyu yanlış* tan ayırabilecek duruma gelmek; gerçeğin farkına varmak, doğru yo­lu bulmak, uslanmak, (Kars. Ayağı suya ermek)
Aklı başında : Akıllıca davranışlarda bulunan (kimse).
Aklı başından bir karış yukarı (yukarda) : Aklına esenleri düşünme­den yapan (kimse).
Aklı başından gitmek: -1. Bayılmak, kendini kaybetmek. -2. Sevinç ya da korkudan ne yapacağını şaşırmak. -3. Sağlıklı düşünebilecek durumda olmamak.
Aklı başka yerde olmak: Bir iş yaparken başka şeyi düşünmek.
Aklı bîr karış havada : Dikkatsiz, dağınık, dalgın (kimse, genç).
Aklı çıkmak: Korkmak, ne yapacağını bilememek.
Aklı dağılmak : Sağlıklı düşünememek, dikkatini bîr konu üzerine vere­memek.
Aklı durmak : Şaşırmak, düşünemeyecek duruma gelmek.
Aklı ermek (yetmek) (bir şeye): Çevresinde olup bitenleri, doğruyu yanlışı anlamaya başlamak; anlayacak düzeyde, durumda olmak.
Aklı fikri: Bütün düşüncesi, düşündüğü.
Aklı gitmek : -1. Çok korkmak. -2. Çok beğenmek.
Aklı kalmak (bir şeyde, birinde) : Sevdiği, beğendiği bir şeyi düşün­mekten kendini alamamak.
Aklı karışmak : Ne yapacağını bilememek, sağlıklı düşüneme mek.
Aklı kesmek : bk Aklı yatmak.
Aklına esmek: Hiç düşünmediği halde birdenbire bir şeyi yapmaya karar vermek.
Aklma gelmek: -1. Kafasında bir düşünce doğmak, tasarlamak. -2. Hatırlamak.
Aklma getirmek : -1. Anımsatmak, hatırlatmak. -2. Düşünmek, tasarla­mak.
Aklına koymak (bir şeyi),(bir şeyi birinin): -1. Bir şeyi yapmaya ke­sin karar vermek. -2. Başkasına akıl öğretmek.
Aklına sığmamak : Olabileceğine (olabildiğine) inanmamak.
Aklına şaşayım (şaşarım) : “Böyle akılsızca davranması, işler yapma­sı beni şaşırttı.” anlamında.
Aklına takılmak: Bir şey sürekli olarak kafasını meşgul etmek.
Aklına turp sıkayım : “Böyle düşünmen ya da yapman budalaca bir iş olur.” anlamında.
Aklına uymak : Bir kimsenin düşüncesi doğrultusunda iş yapmak.
Aklında kalmak : Unutmamak, hatırlamak.
Aklından çıkmak : Unutmak, hatırlamamak
Aklından çıkarmak (bir şeyi, birini) : Unutmamak
Aklından geçirmek (bir şeyi, birini) : Onu hatırlamak, bir şeyi düşün­müş olmak.
Aklından geçmek : Bir kimseyi ya da şeyi düşünmek.
Aklından zoru olmak: Ancak bir delinin yapacağı türden işler yap­mak, davranışlarda bulunmak.
Aklında tutmak (bir şeyi): -1. Onu unutmamak. -2. İyice Öğrenmek, bellemek.
Aklını (başından) almak (bir şey, bir kimse) : -.1. Birinin güzelliği kar­şısında büyülenmek. -2. Birinin, ani bir davranışta bulunarak korkut­mak.
Aklını başına almak (devşirmek, toplamak) : Delice, çılgınca davra­nışları bir yana bırakıp akıllı uslu olmaya çatışmak.
Aklını başından almak : bk.Aklını (başından) almak.
Aklını bir şeyle bozmak : Bir şey üzerine düşünerek, hep onunla uğra­şıp durmak.
Aklını çelmek: -1. Niyetinden, karanndan caydırmak. -2. Ayartmak, kandırmak. (Kars. Baştan çıkarmak.)
Aklını kaybetmek (kaçırmak, oynatmak) : -1. Deli gibi olmak. -2. De­lirmek, çıldırmak.
Aklının çivisi (tahtası) eksik : Dengesiz, aptal (kimse).
Aklının ucundan (köşesinden) bile geçmemek : Onu daha önce hiç düşünmemiş olmak.
Aklını peynir ekmekle yemek : Delice, aptalca işler yapmak.
Aklını şaşırmak : Akılsızca işler yapmaya başlamak.
Aklı sıra : Aklınca, düşündüğüne göre, sözde.
Aklı sonradan gelmek : Hatasını anlayıp düzeltmeye çalışmak.
Aklı takılmak (bir şeye, birine) : Hep o şey, kimse üzerinde durup dü­şünmek.
Aklı yatmak (kesmek) (bir şeye) : O şeyin olabileceğine, onu yapıla­bileceğine İnanmak.
Ak pak : -1. Tertemiz. -2. Saçı sakalı ağarmış. -3. Beyaz tenli.
Aksi gibi: Yazık ki, maalesef.
Aksi gitmek (bir iş ) (bir kimseye) : -1. Bir iş olumlu, istenilen biçim­de yürümemek. -2. Birisine ters davranmak, onunla uzlaşmaya ya­naşmamak.
Aksi şeytan (hay): İşler yolunda gitmediği, bir engel çıktığı zaman bu­nu vurgulamak için kullanılır.
Aksi tesadüf: Şanssızlık, aksilik.
Akşama sabaha : Kısa bir zaman sonra , pek yakında, yakın zaman­da.
Akşamdan kalmak : Henüz geceki sarhoşluğun etkisinden kurtu I ma­rn amış olmak.
Akşamdan sonra merhaba (sabahlar hayrolsun) : *jş işten geçtikten sonra gösterilen ilgi, çaba hiçbir işe yaramaz.’ anlamında.
Akşam üstü (üzeri): Güneşin batacağı sırada.
Alaca bulaca : Çok karışık renkli.
Alaca karanlık : Yan karanlık.
Alaka beslemek (duymak) (bir kimseye) : Ona ilgi duymak; ilgi bes­lemek.
Alaka çekmek (uyandırmak) (bir şey, kimse) : İlgi çekmek, ilgi uyan­dırmak.
Alaka görmek : bk. İlgi görmek.
Alaka göstermek (bir şeye, kimseye) : bk. İlgi göstermek.
Alakayı kesmek (bir şeyle, kimseyle): Onunla her türlü ilişkiye son vermek.
Alan razı, satan razı; “Bu ikisi anlaşmış, hiç kimsenin karışmaması gerekir.” anlamında.
Al aptestin! ver pabucumu : ‘Senden gördüğüm yardım, uğradığım zarara değmedi, yardımdan vazgeçtim, yeterki zarar görmeyeyim.” anlamında.
Alaşağı etmek (birini): -1. Onu hızla yere vurmak. -2. Onu bulundu­ğu yerden (ya da görevden) indirmek, almak; devirmek.
Alavere dalavere : Hile, düzen, yalan dolan.
Alavere dalavere, Kürt Mehmet nöbete: Birtakım hilelerle bir işin bü­tün ağırlığını az bilgili, saf ve arkası olmayanlara yükleme.
Alaya almak (birini) : Onunla alay etmek, eğlenmek; onu küçümse­mek, aşağılamak; makaraya a|mak, sarakaya almak.

Alay etmek (geçmek) (biriyle) : -1. Bir kimseyle gülünç yönlerini söz konusu edip eğlenmek. -2. Şaka etmek. -3. Küçümsemek, aşağfla-m ak.
Al birini vur Öbürüne : ‘Hepsi birbirinden beter.” anlamında.
Aldığı aptest ürküttüğü kurbağaya değmemek: Bir işten elde edi­len kâr, bu işte uğranılan zararı karşılayamamak.
Aldırmazlıktan (aldırmamazlıktan) gelmek : Önem vermemek; kayıt­sız kalmak.
Aldı yürüdü : “Kısa zamanda büyük gelişme gösterdi.” anlamında.
Âlemi var mı? : Beğenilmeyen bir durum karşısında “Uygun mu? Ye­rinde mi?” anlamında söylenir; ne âlemi var?
Alet etmek (birini) : Onu bilerek kötü binişte kullanmak; kötü işlerinin görülmesinde onu da ortak etmek.
Alet olmak (bir şeye): Bilerek ya da bilmeyerek kötü bir şeyde aracı­lık etmek.
Alev almak : -1. Tutuşmak, yanmaya başlamak. -2. Coşmak, heyecan­lanmak. -3. Öfkelenmek.
Alev saçağı sarmak: Olay önlenemeyecek aşamaya gelmek.
Aleyhinde bulunmak (söylemek) : Onu çekiştirmek, kötülemek.
Aleyhine dönmek: -1. Bir kişiye karşı olumsuz tavır takınmak. -2. Bir durum o kişi İçin tehlikeli olmaya başlamak. /
Aleyhine olmak (bir şey, bir kimsenin) : Bir iş bir kimsenin zararına yol açmak.
Al gülüm ver gülüm : Yapılan bir İşin hemen karşılığını bekleme.
Alı al moru mor: Koşmaktan, heyecandan, telaştan yüzü kıpkırmızı (bir şekilde).
Alıcı gözüyle bakmak (bir şeye, birine): Ona çok dikkatli bakmak, onu dikkatlice gözden geçirmek.
Alın teri: Emek, çalışma.
Alın teri dökmek : Bir iş için büyük emek harcamak.
Alıp verememek (biriyle, bir şeyle) : Onunla arasında bir sorun ol­mak, anlaşamamak, geçinememek.
Alicengiz oyunu : Kurnazca, haince düzenlenen oyun.
Aİikıran başkesen : Bir çevrenin en zorba, kötü kişisi.
Alkış almak : Alkışlanmak, beğenilmek.
Alkış tutmak (birine) : -1. El çırparak alkışlamak. -2. Bir kimseyi hem
– alkışlamak hem de “yaşa, var ol” gibi sözlerle ululamak; övmek.
Alfa ha bir can borcu olmak : Allah’a vereceği canından başka hiç kimseye borcu olmamak.
Allah acısını unutturmasın : ‘Allah’a bu acıyı unutturacak daha büyük bir felaket vermesin.” anlamında.
Allah’a ısmarladık: Bir yerden ayrılırken orada kalanlara “Esen kal! Tanrı seni korusun” anlamında söylenen iyi dilek sözü.
Allah akıl fikir (akıllar) versin (birine): “Yaptıkları akıl ve mantığa sığ­mıyor, inşallah bundan sonra akıllanır.” anlamında.
Allah Allah : “Ne garip, ne olacak şimdi?” anlamında.
Allah aratmasın : “Bir şeyin Allah eksikliğini göstermesin.” anlamında şükür söızü.
Allah aşkına : -1. “Doğru mu söylüyorsun?” anlamında. -2. “Allahını se­versen” anlamında şaşkınlık, usanç, ısrar, rica, yalvarma, bildirir.
Allah bağışlasın : Tanrı sevdiklerini kötülüklerden korusun.’ anlamın­da.
Allah bana, ben de sana : “Borcumu ancak elime para geçtiğinde ödeyebilirim.” anlamında.
Allah bilir; -1. “Belli değil.” -2. “Bana öyle geliyor ki.” anlamında.
Allah bir yastıkta kocatsın : Yeni evlilere “Evliliğiniz ömür boyu ol­sun.” anlamında söylenen İyi dilek sözü.
Allah dört gözden ayırmasın : “Allah çocuğu anansız babasız bırak­masın.” anlamında.
Allah düşmanına vermesin : ‘O kadar büyük felaket ki.” anlamında.
Allah ecil sabır versin : “Emeklerin boşa gitmesin.” anlamında.
Allah etmesin : “Böyle bir şey olmamasını dilerim.” anlamında.
Allah geçinden versin : “ölüm geç gelsin.” anlamında.
Allah’ın günü : Her gün; her Allanın günü; Tann’nın günü.
Allah’ını seven tutmasın: “öyle öfkele/ıdi ki, kimse önüne geçmeye kalkmasfn.” anlamında.
Allah için : Doğrusu, gerçekten.
Allah kuru iftiradan saklasın : “Allah iftiraya uğratmasın.” anlamında.
Allah manda şifası versin (birine): Çok yiyenlere takılmak, onlan yer­mek amacıyla söylenir.
Allah ne verdiyse : -1. “Evde yiyecek olarak ne(ler) varsa.” -2. “Elimi­ze ne geçerse.” anlamında.
Allah selamet versin : -1. Yolculuğa çıkanlara “Yolunuz açık olsun’ an­lamında. -2. Güçlük içinde olanları anarken kullanılır. -3. Uzaktaki ta­nıdıkları ya da pek beğenilip tutulmayan kimseleri anarken kullanılır.
Allah taksimi: Eşitlik gözetilmeden yapılan paylaştırma. (Kars. Kul tak­simi.)
Allah utandırmasın : “İnşallah bu iş de başarıyla bitirilir.” anlamında.
Allah var (Allah’ı var) : ‘Doğrusunu söylemek gerekirse.” anlamında.
Allah vere de : “İnşallah, temenni ederiz ki,” anlamında.
Allah vergisi: Doğuştan gelen özellik, yetenek.
Allah versin: -1. Dilenciyle konuşurken ‘Sana sadaka veremeyece­ğim” anlamında -2. “İşinin yolunda olmasına ben de seviniyorum.”an­lamında. -3. Kimi vakit durumu iyi olan kimselere şaka ve takılmak için söylenir.

A harfi Devamı

Etiketler:

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum Yaz

Şu Sayfamız Çok Beğenildi
Uyak (Kafiye)