Avukat – Reşat Nuri Güntekin

13 Mayıs 2025 tarihinde tarafından eklendi.

Bu Video, Reşat Nuri Güntekin’in “Avukat” adlı kısa hikayesini ve bu hikaye üzerine yapılan edebi bir analizi sunmaktadır. Hikaye, Büyükada’da işlenen bir cinayetle ilgili yargılama sürecini ve savunma avukatı Behiç Necdet Bey’in beklenmedik müdahalesini anlatır. Hikayenin sonunda avukatın müvekkilini kurtardıktan sonra onu öldürmesi gibi şaşırtıcı bir olay örgüsü ortaya çıkar. Analiz metni ise hikayeyi “dış görünüş ve gerçek sebep” arasındaki tezat temelinde inceleyerek, polis romanı yapısına benzerliğini ve karakter tahlilinden çok harekete odaklandığını belirtir, ancak avukatın eyleminin adil bir cezalandırma yerine kişisel bir intikam olduğu eleştirisini de getirir.

Avukat

Mahkeme salonunda o gün durulacak yer yoktu. Ahali birbirini eziyordu. Fakat müddeiumumî1 söze başlarken ortalığa soğuk bir mezar sessizliği çöktü. Maznun mevkiinde elleri arasında sıktığı başından yalnız kumral saçları görünen siyahlı bir genç vardı. Ahali ondan ziyade biraz ileride sakin ve dalgın oturan avukatı Behiç Necdet Bey’e dikkat ediyordu. Behiç Necdet memleketin en muvaffakiyetli avukatlarındandı.

Üzerine aldığı davaların ekserisini kazanırdı. Güzel söz meraklıları zaman zaman sırf onu dinlemek için işlerini bırakırlar, mahkemeye gelirlerdi. Fakat Behiç Necdet Bey bugün her zamanki uyanık ve sevimli çehresiyle müddeiumumîyi dinlemiyor, not almıyordu. Nedense mahkemeye geç gelmişti. Hasta ve yorgun görünüyordu. Genç katili hiç olmazsa darağacından kurtaracağını ümit edenler için bu çok fena alâmetti. Şu halde ölüm muhakkaktı. Mamafih, bunun böyle olacağı çoktan belliydi. Nihat ismindeki bu katil musikişinastı3. Herkes onu
mazlum ve temiz bir sanatkâr olarak biliyordu. Fakat onun yalnız sanata hizmet etmek için yaratılmış zannedilen güzel elleri bir gece birkaç lira için ihtiyarca bir kadının boğazını sıkmıştı.

Vak’a Büyükada’da geçmişti. Bir gece mahalle bekçisi tek başına oturan bu dul kadının evinden boğuk sesler geldiğini işitmiş, düdükle polisi çağırmıştı. Biraz sonra polisler kapıyı kırarak eve girmişler, ihtiyar kadını merdiven başında boğulup öldürülmüş bulmuşlar. Derhal sokak başları tutulmuş, beş on dakika sonra da katil bir bahçe duvarından atlayıp kaçarken yakalanmıştı. Bu hemen hemen bir cürm-i
meşhuttu.

Müstantik, Nihat’a evvelâ ihtiyar kadının sadece yaralı olduğunu söylemek suretiyle hakikati itiraf ettirmişti. Fakat genç adam sonradan bunu şiddetle reddetmişti. Mahkemede ise sorulan suallere yalnız sükût ile mukabele etmişti. Muhakemenin tarz-ı cereyanı ve şahitlerin ifadesi Nihat’ın katil olduğunda ve ihtiyar kadını parası için öldürdüğüne şüphe bırakmıyordu. Taammüt de muhakkaktı. Çünkü musikişinasın vak’a’dan evvel birkaç gün oralarda, dolaştığı görülmüştü.

Katilin müdafaasını avukat Behiç Necdet’in deruhte7 etmesinde bir sebep vardı. Nihat onun çok sevdiği bir arkadaşının oğluydu. Arkadaşının ölümünden sonra bu belli başlı bir işi olmayan biraz serserice çocuğu epeyce de himaye etmişti. Bunun için onu büyük bir hararetle müdafaa etmesi beklenirdi. Hâlbuki o bugün bilâkis çok cansız ve sönüktü. Dosyası kapalıydı. Elinde sade buruşuk bir kâğıt vardı. Biraz sonra müddeiumumî maznunun başını isteyerek sözünü bitirdi.

Reis “Söz müdafaa vekilinindir” dediği zaman dinleyenler arasından bir
ihtiyar: –
Behiç galiba müdafaasını hazırlamak için muhakemenin tehirini8 isteyecek,
dedi.
Avukat aynı yorgun tavırla yağa kalktı. Bilekleriyle önündeki kürsüye
dayanarak ağır ağır söze başladı: –
Yanılmaz hükümler vermek yalnız Allah’a mahsustur, dedi.
Müvekkilimin masum olduğuna kendim de inanmıyordum. Bu, gözümün önünde
geçmiş kadar kat’i bildiğimiz bir cinayetti. İnkâr yolunu tutamayacaktım.
Müvekkilim için adalet değil, merhamet ve mürüvvet9 isteyecektim. Fakat tesadüfe
benzeyen bir vak’a bu çocuğun aranılan katil olmadığını bana ispat etti. İki kelime ile
izahat vereceğim ve elimdeki vesikayı okuyacağım zaman muhterem heyet-i hâkime
de bu hakikati anlayacak ve maznuna derhal hürriyetini iade edecektir.
Avukat bunları söyledikten sonra başı dönüyor gibi hafifçe sendeledi,
mendiliyle alnındaki teri sildi. Salon hayret içindeydi. Mademki avukat müvekkilini
darağacından kurtaracak kat’i delili bulmuştu, bu kadar meyus görünmesinde ne
mana vardı?

Behiç Necdet terli alnına yapışan kır saçlarını sert bir hareketle kaldırdı.
Gözleri canlandı: – İtiraf edeyim ki bu vesikayı mahkemeye vermek hususunda çok tereddüt
ettim. Müvekkilimi kurtarmak benim için bir zaferdir. Fakat şu var ki bu zafer beni
yıkacak… Yirmi beş senelik namuskâr bir sa’y10 ile insanlar arasında kazandığım
mevkii ve güzel ismi mahvedecek… Fakat ne yapalım vazife… İhtiyar kadının katili
müvekkilim Nihat Bey değildir. Nihat Bey o gece sevdiği bir kadının evindeydi. Gece
yarısına doğru dışarıda gürültüler işittiler… Pencereden sokak başlarının
tutulduğunu gördüler… Kadın, Ada’da hava tebdiline gelmiş bir veremliydi. Fena
halde korktu. Bayılacak gibi oldu. Nihat Bey de korkmuştu. Fakat metanetini11
kaybetmedi: – Sen itidalini12 muhafaza et… Ben nasıl olsa kaçarım. Muvaffak olamazsam
bile her halde bu evden başka bir yerde yakalanırım… dedi. Civar bahçelerin
duvarlarından atlayarak kaçıverdi. Fakat yakayı ele verdi. Katili yakaladığını
zanneden polis araştırmaya son verdi. Bu suretle hakiki katil de kaçıp kurtuldu.
Müvekkilim kendini kurtarmak için ‘sevdiği kadını ele verecek kadar düşkün bir
adam değilmiş… Binaenaleyh mahkemede sükût etti1. Belki darağacına kadar da
sükûtta devama cesaret bulacaktı. Kadına gelince, o da sükût ediyordu. Zaten hasta
olduğu için sıhhati büsbütün bozuldu. Yatağa düştü. Doktorlar ancak bir ay
yaşayabileceğini söylüyorlar. Belki nasıl olsa olup gideceğini bildiği, belki de bu
genci çok sevdiği için hakikati söylemeye karar verdi. Bana bir mektupla küçük bir
paket gönderdi. Pakette Nihat Bey’in sekiz on mektubu vardı. Bunlardan birini
hapishaneden yazıp göndermeye muvaffak olmuştu. Biraz sonra onları mahkeme
huzurunda okuyacağım. Evvela bana yazılan mektubu aynen okuyorum:

“Behiç Bey, Uzun tereddütlerden sonra sana bu mektubu yazmaya karar
verdim. Benim için ne kadar acı olursa olsun, bu itiraftan sonra daha rahat öleceğimi
ümit ediyorum. Tereddüdüm şundan ileri geliyordu. İtirafımla masum bir genci
ölümden kurtaracağım. Fakat bunu yapmakla seni mahvedeceğim. Sen ki bu facianın
en masum kurbanısın. Acaba buna hakkım var mı?”

“Nihayet şuna karar verdim. Hakikati sana bütün açıklığıyla itiraf edeceğim
ve son kararı senden isteyeceğim. ‘Vazife bu masum genci ölümden kurtarmamızı
icap ettiriyor’ dersen ne âlâ… Şayet böyle demeyip de ‘Onu kurtarmak kendi
hayatımı yıkmak, sonsuza dek başka insanlarla göz göze gelemeyecek bir hâle
düşmektir’ dersen onu da kabul ederim. Geçen vak’aya rağmen sana ve fikirlerine ne
kadar hürmet ettiğimden şüphe etmezsin.”

Avukat tekrar susarak alnındaki teri sildi, sonra mektupta yazıldığı gibi artık
başka insanlarla göz göze gelmekten korkuyormuş gibi uzaklara bakarak devam etti. –
Mevzu-i bahis olan kadının kim olduğunu anladınız Reis Beyefendi…
Okumaya devam ediyorum.
Avukat mektubu tekrar eline aldığı zaman Reis ağır bir sesle: – Kâfi14, dedi, vazifeniz hitam buldu15. Mektubu ve diğer evrakı mahkemeye
tevdi ediniz. Çıkabilirsiniz.
***
İki saat sonra Nihat’a serbest olduğunu söylediler. Genç adam bulvarlara
çöken karanlık içinde ilerliyordu. Merdiven başında bir gölge gördü, bir ses, avukat
Behiç’in sesi: –
Nihat Bey, dedi.
Genç adam heyecandan tıkanarak: –
Behiç, dedi.
Biraz evvel velinimeti17 hükmünde olan avukata büyüklüğünü, ulviyetini18
söylemek için lakırdı bulamıyor, ayaklarına kapanmak ister gibi hareket ediyordu.
Avukat: – Masumdunuz, dedi. Kurtulmanız gayet tabii bir şeydi… Ben de sadece
avukatlık ve meslek adamı vazifemi yaptım. Şimdi yalnız sizinle iki insan olarak bir
hesabımız kalıyor ki şimdi onu temizleyeceğiz, dedi ve cebinden revolverini19
çıkararak Nihat’a ateş etti.

Etiketler:

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum Yaz

Şu Sayfamız Çok Beğenildi
Şiirde Ölçü (Vezin)